Not Defteri -50-



8 Temmuz 2009 Çarşamba - İzmir

• Varlık dergisi “21. yüzyılın şiir, öykü ve romanını kimler yazıyor?” diye bir soruşturma yapmış son sayısında. ( Temmuz 2009, sayı: 1222)
Ben de son 7-8 yılda edebiyat dergilerini yakından takip eden, gençlik ödüllerinin sonuçlarını merakla bekleyen, ulaşabildiğim ilk kitapları dikkatle okuyan, son dönem Türk edebiyatı üzerine düşünen biri olarak kısa bir değerlendirme yapmak istedim.
Elbette soruşturmaya katılan yazarlar, şairler gibi yakından takip edemedim tüm yayınlanan kitapları. Afyon’da bir üniversite öğrencisiyim ve her çıkan kitap da evime gönderilmiyor. Ayrıca bu şehre de her çıkan kitap gelmiyor ve İzmir’e gittikçe yeni çıkan yazarların kitaplarına ulaşabiliyorum. Bunda da kısıtlı bir kitaba ulaşmanın sıkıntısını yaşıyorum. Yine de her ay 5-6 edebiyat dergisi okuyup, internet üzerinden yapılan tartışmalara katılıp, özellikle yayınlanan bütün şiir yıllıklarını edindiğim için bu konuda fikir belirtebilecek durumda hissediyorum kendimi.
Her ay edebiyat dergilerini açınca onlarca yeni şair, öykücü adayıyla karşılaşırız. Ben her ay yeni duyduğum adları bir kenara not eder, bir sonraki şiirinin, öyküsünün yayınlanmasını beklerim. Çok beğendiklerimi özellikle işaretler, yayınlanmış kitabı olup olmadığına bakarım.
Konumuz 21. yüzyılda yayınlanan kitaplar olmadığı için ben de 21. yüzyılda ilk kitapları çıkan yazarlar arasından benim açımdan edebiyata yön veren, verebileceğini düşündüklerimin adını anacağım.
Adını anacağım yazarların bazıları farklı türlerde de ürün verdikleri için şiir, öykü, roman gibi bir ayrım yapmadan direkt isimleri vermenin daha doğru olacağını düşündüm.
Bana göre 21. yüzyıl Türk edebiyatında ilk kitaplarını yayınlayıp, daha şimdiden Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan yazarlar/şairler şunlar: Sema Kaygusuz, Onur Caymaz, Gonca Özmen, Can Bahadır Yüce, Mehmet Erte, Ertan Yılmaz, Onur Behramoğlu, Sibel K. Türker, Yusuf Uğur Uğurel, Yavuz Ekinci, Gülce Başer, Alper Gencer, Ercan Y. Yılmaz.
Bu yazarların dergilerde yayınlanan her ürününü merakla okuyup, her yayınladıkları kitabı da almaya çalışırım. Şimdiden yıllarca takip edebileceğimi düşündüğüm böyle yazarların varlığı beni edebiyatın büyüsüne kaptırıyor.

Onat Kutlar

Çiğdem Sezer’den:

            “…
             etimizden bir parça koparıp gider hayat ve dayanırız
             yaşamak ağır basar içimizdeki akrep
             kendini sokmadan evvel bütün kelimeler ateşe koşar”

• Son zamanlarda edebiyat konusunda ahkâm kesen tipler üredi. Bilmem siz de farkında mısınız? İdeolojilerin yönlendirmesiyle hareket eden tipler bunlar. Bir nevi İslamcıların edebiyatı da sahiplenme isteğinin ön planda olan kişileri.
Belli yönlendirmeler sonucunda edebiyat konusunda bilgili oldukları, yeterli birikime sahip oldukları ve insanları edebiyat çevresinde toplamaları konusunda yönlendirilerek topluma salınan, fakat bilgi birikimleri özellikle de edebiyat bilgileri çok kısıtlı olan kişiler bunlar.
Onlar için birkaç yazar/ şair vardır ve onların dışındaki yazarlar önemsizdir. Necip Fazıl’dır onlar için en önemli şair. Mehmet Akif, Sezai Karakoç ve İskender Pala vardır bir de… Bunlar dışında şair tanımazlar. İsmini bildikleri şairleri de beğenmezler. Nâzım’ı hiç sevmezler, Orhan Veli sıradan şairdir onlar için, Attilâ İlhan ulusalcı bir televizyon programcısı. İlhan Berk’i, Ece Ayhan’ı, Cemal Süreya’yı, Enis Batur’u tanımazlar, isimlerini bile duymamışlardır. Hilmi Yavuz ise gazetede yazdığı köşe yazılarıyla tanınır. Onun bile şiirlerini alıp okumazlar. küçük İskender ise laik bir eşcinseldir onlar için.
Romancılarımızı da tanımadıkları gibi onlar için Türk edebiyatının en önemli romanı Şule Yüksel’in Huzur Sokağı’dır. Herkese bu kitabı öncelikle tavsiye ederler. Mutlaka okunması gereken, çok önemli bir roman olduğunu dillerinden düşürmezler. Peyami Safa romanları vardır bir de onlar için. Bazıları Elif Şafak’tan bahseder. Birkaçının elinde de Orhan Pamuk görmek mümkündür. Fakat hayatlarında Tutunamayanlar’ı hiç duymamışlardır. Yaşar Kemal onlar için okunacak bir yazar değildir. Ahmet Hamdi için okuyup okumamakta kararsız kaldıklarını işitirsiniz. Bu bile mutlu eder sizi onlarla sohbetin sonlarına doğru.
Ferit Edgü’yü de bilmezler, Tezer Özlü’yü de Sevim Burak’ı da. Günümüz Türk Edebiyatı hakkında da hemen hemen hiç bilgiye sahip olmadıkları gibi edebiyat dergisi de takip etmezler. Ve daha birçok önemli yazardan bihaber yaşarlar. Ama öylesine komiktir ki bunlar, her şeyi bilir havaları öylesine etkilemiştir ki kısıtlı bilgilerini böbürlenir de böbürlenirler. Bir şey bildiklerini sanıp oturup sohbet etmeye başlayınca önce çok sinirlenirsiniz, fakat kısa bir süre sonra bir komedinin orta yerinde olduğunuz için gülmeye başlarsınız. Onlar konuştukça bunun nasıl da büyük bir provokasyon olduğunu görüp kendi kendinize bu tiplerin edebiyatı ele geçireceklerini sanıyor olmalarına gülmenin etkisiyle tepki veremez olursunuz.

• Postacı adlı film

• Pablo Neruda

• Pop müziğin en önemli isimlerinden Michael Jackson görkemli bir cenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlanmış. Törene Mariah Carey, Usher, Lionel Richie, Stevie Wonder, Jennifer Hudson, Kobe Bryant, Magic Johnson gibi ünlüler de katılmış.

• Bazı yazarların göz göre göre 180 derece çark ettiğine tanık olmak insanda çok değişik bir kızgınlık uyandırıyor. Sabah’ta ilk yazmaya başladığı zamanlarda Emre Aköz’ü büyük bir heyecanla okurdum. Keyifli yazılar yazardı ve çok fazla siyasete girmezdi. Ama ne zaman Fethullah Gülen’le röportaj yaptı… Yanlış hatırlamıyorsam 2003 yılıydı. O zamanlar herkes Fethullah Gülen’le röportaj yapmanın yollarını arıyordu. Hatta Milliyet Gazetesi bile Fethullah’a övgüler düzen röportaj dizisi hazırlamıştı. İşte o dönemde Emre Aköz de Fethullah Gülen hakkında röportaj-dizi yazı şeklinde Sabah gazetesinde günlerce yayınladığı yazılardan sonra yavaş yavaş gerçek yüzünü göstermeye başladı. Bugün Emre Aköz’ün yazılarını okuyunca ilk günden bugüne 180 derece fark olduğunu görmek beni çok üzüyor.

Fethullah Gülen röportajından sonra tam bir AKP’li gibi yazılar yazmaya başladı ve her yazısında AKP’yi savunur oldu.

• Hasankeyf’i sular altında bırakacak projeye finansör olan yabancı kuruluşlar, Türkiye’nin çevre ve tarihi dokuyu korumaya yönelik verdiği sözü yerine getirmemesi nedeniyle projeden desteklerini çekmişler. Buna rağmen hâlâ Çevre ve Orman Bakanlığı projenin tamamlanacağını açıklamış. Yabancıların yaptığı uyarı bile dikkate alınmadığına göre nasıl Hasankeyf’i kurtaracağız?

• Demokrasi demokrasi, diye tutturanlar il kongrelerine tek adayla gitmek için, farklı düşünen ikinci adayın çıkmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. İstedikleri tekseslilik fakat bunun için sürekli demokrasiden bahsediyorlar. Demokrasi çoksesliliktir. Tekseslilik demokrasi düşüncesine aykırıdır.

• Çocuklar için yapılan bebeklerden tahrik olduğunu söyleyenler elbette ki kadının her halinden tahrik olur. O nedenle de kadının kara çarşafa bürünüp hiçbir şekilde kadın olduğunu belli etmemesini ister. Bu hastalıklı bir bakış açısıdır. Normal düşünen, sağlıklı hiçbir insan bir bebekten tahrik olmaz. Hele hele çocukların bu bebeklerden tahrik olacağını ima etmek sapkınlıktır. Bunlara insanların inanması da ülkenin hangi noktada kaldığının bir göstergesidir.

• Postacı Kapıyı İki Kere Çalar filmi

• Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesinin en güzel yerine iyi bir tiyatro salonu yapılsa, caddenin işlekliği tiyatroya aksa fena mı olur?

• Okuduklarım
-          Tezer Özlü “Eski Bahçe~Eski Sevgi”
-          Orhan Pamuk “Cevdet Bey ve Oğulları”
-          Atilla Dorsay “Düşen Yapraklar Geçen Yıllar”
-          Elif Şafak “Med-Cezir Yazıları”
-          Vatan, Hürriyet, Milliyet ve Sabah gazeteleri

Tuna BAŞAR

Yorum Gönder

0 Yorumlar