9
Ağustos 2015
Pazar
Yazının ilk kullanılmaya başladığı
günden bugüne kadar sayısız yazılı ürün verilmiştir. Tabletlerden papirüslere,
kâğıdın icadından kitaplara, teknolojik gelişmeler ışığında elektronik yazılı
ürünlere kadar sayısı hakkında bir fikir sahibi bile olamayacağımız kadar çok
yazılı ürün ortaya çıkmıştır. Her geçen gün de bu yazılı ürünler artarak
okurların önüne sürülmektedir. Fakat devam eden bu yazılı kültür neticesinde
bazı ürünler defalarca okunup klasikleşirken, bazı ürünler okunduğu anda
unutulmaya mahkûm oluyor. Yazılı ürün çöplüğüne dönüşen günümüz teknolojik
çağında birçok ürün arşivlerdeki yerini alsa da dönüp dönüp okunanlar hep
klasik metinler olarak karşımıza çıkıyor.
Bir zamanlar şöyle bir cümle kurduğumu
hatırlıyorum: “Her bulduğunu okuyanlardan değilim ben. Klasikleşmiş, önemli
olduğu birçok okur ve eleştirmen tarafından kabul edilmiş kitapları tekrar
tekrar okumayı tercih ederim.” Son zamanlarda da bu düşünce ağır basıyor bende.
Hiç tanımadığım yazarların kitaplarını okumaktansa bir Dostoyevski, bir Oğuz Atay,
bir Márquez, bir Yaşar Kemal, bir Milan Kundera, bir Ayfer
Tunç kitabını bir kere daha okumanın çok daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Kısıtlı zamanımızı iyi olduğundan emin olduğumuz kitaplara ayırmak çok daha
mantıklı geliyor bana.
Tabii ki yeni çıkan kitapları da takip
etmeye çalışıyorum ama yeni bir yazarın kitabını okumam için ya değer verdiğim
bir başka yazar veya eleştirmen o kitabı tavsiye etmiş olacak, ya da kitap
önemsediğim bir yayınevi tarafında basılmış olacak. Bir de bazı ödüller ve
soruşturmalar sonucunda da belli kitaplara yöneldiğim oluyor. Ama bu biraz daha
seyrek olarak okuma rotamı değiştiriyor.
9ağustos’15gecesi
edirne
Tuna
BAŞAR
0 Yorumlar